Kanuni devri.
İspanya'dan gelip gemici esiri olarak İstanbul'da dört yıl kaldı, dönüşte gezi notlarını 1557'de, Kral Filip'e rapor olarak takdim etti. Muhtemelen kendi gördükleri kadar İspanya'ya dönen başka esirlerle de görüşerek yazılmıştır. Üç kişi arasında soru-cevap şeklinde yazılmıştır. Tercüme edilen eser; 1905 yılında, Manuel Serranoy Sanz tarafından el yazması olarak neşredildi. Başka bir seçki de, 1964 yılında Fuad Carım tarafından Fransızca'dan yapılmıştır. Adının Osmanlı'nın Dört yılı olma ihtimali fazla. Çünkü Osmanlı'nın en kudretli devri Kanuni devri. Ulusalcı saiklerle böyle adlandırılmış olabilir.
4 Ağustos 1552 yılında Prens Doria komutasındaki imparator donanması, Cenova'dan Napoli'ye giderken Sinan paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının saldırısı sonucu yedi kadırgası zapt edilir. Ve anlatıcımız esir düşer. Kaptanlar esir düşme korkusuyla Mağribi ve Türk kürekçilere zor kullanmadıkları için esir düştüklerini iddia ediyor.
Pedro, kürek mahkumu olmamak için hekim olduğunu söyler ve diğer Hristiyanlar tarafından sevilmez, İspanyol olduğu için yağmacı olarak görülür, diğer esirler İtalyandır.
Sinan Paşa'nın yanına verilir.
Pedro, gemide bulduğu bir tıp kitabını ezberler, hasta esirleri öğrendikleriyle tedavi eder. Bir gün ölmek üzere olan bir esir getirirler, Pedro, öleceğini söyler ama inanmazlar ve berberi çağırırlar. Berber ücrete mukabil iyileştirmeyi kabul eder ve peksimetle suyu karıştırıp üzerine zeytinyağı döker ve sonra tuzla yüzük taşı kadar nöbet şekeri ilave eder ve zorla hastaya yedirir. Gece hasta ölür ve denize atılır. Berber Pedro'ya ' Müslümanlar Hristiyanlar gibi değil, onlar hastanın iyileşeceğini söyle onlar ölünce hekimi suçlamazlar. tanrının takdiri derler' der.
İstanbul'daki hekim ve eczacıların çoğunun Yahudi olduğunu söyler. Bunlar genellikle babalarından bu mesleği devralmışlardır ve eski destanlardan öğrendikleri şeylerle tedavi yaparlar. Çoğu İbni Sina'yı bile okumamıştır, der.
Pedro daha sonra papaz kıyafetiyle İstanbul'dan kaçar ve önce keşiş olduklarını iddia ederek Aynaroz adasına giderler. Burada yirmiden fazla manastır vardır. Akşam yemek olarak önlerine tuzlu bakla, keçi pisliği büyüklüğünde zeytin, kuru ekmek ve ikram olarak bir baş da soğan verirler. Manastırdakiler bunu, vaazlara uygun yaşadıklarını göstermek ve duyanların manastırlarına bağış yapmasını teşvik için yapar. Daha sonra uğradığı Roma'da papa ve kardinalleri bizzat görür. Papa asla yürümez. Omuzlar üzerine yerleştirilen koltukla taşırlar. Kardinaller erguvan renkli cübbe ve takke giyerler. Vatikan'a giderken katıra binerler. Dini merasim dışında ise başlarına şapka takar ve kılıçla gezerler. O zamanki Roma'da on üç bin hayat kadını vardır. Bunlar müşterilerini soyar ve din adamlarını makamına uygunsuz hareketlere sürüklerler.
Ayrıca ne Atina ne de Yunanistan'ın hiç bir yerinde ne okul ne de tarihin kaydettiği eski kültürlerden eser yoktur, der. Zaten Yunan kültürünün uydurma olduğu, asıl Mısır kültüründen bahsedilebileceğini anlatan ciddi tezler vardır. Çocuklarını papazlara teslim ederler, onlar da zar zor okuma ve iki üç gramer kaidesi öğretirler,, diye ilave eder.
Kazasker, müftü ve kadılar padişahtan aylık alır, en yüksek maaş kazaskerinkidir ama o da papanınkinden azdır, yarısı kadardır. İmam ve müezzinler cami vakıflarından cüzi bir ücret alır ve hepsinin bir mesleği vardır. Tashihler ve el yazması ile geçinirler. (s. 142)
Pedro; Müslümanların Sen Piyer, Sen Pol ve Sen Jan'ın iyi insanlar olduğuna inandıklarını, büyük saygı duyduklarını ama kutlamayı günah saydıklarını belirtir. Lakin Sen Jorc gününü 'Hıdırellez' adıyla kutladıklarını onun Türk evliyası ve şövalyesi olduğunu iddia ederler. Padişah sefere çıkarken 23 Nisan'a denk getirmeye özen gösterdiğini, bugün savaşa başlanırsa kazanacaklarına inanırlar.
(s.33-34) Kadınlarla erkeklerin kıyafetleri aynıdır, başlarındaki beyaz başörtüsü dışında. Kim erken kalkarsa o istediğini giyer. Durmadan kıyafet değiştirmezler. Yakasız mintan, bol şalvar, kıvrım kıvrım kollu kaput ve üstüne kaftan giyerler. Mintan yani gömlekleri pamuktandır ve başka bez kullanmazlar. Mintanın üstüne giydikleri elbiselerin kolları dirseğe kadar ve boyları dize kadardır, Abdest almada kolaylık olsun diye. Bunun için kolluk takarlar, dirsekten bileğe kadar görünmesin diye. İnce kumaştan şalvar giyerler. Kışın üşümemek için ince şalvarına yün şalvar giyerler, Ayağa kırmızı ya da sarı mes giyilir.
Rum, Yahudi, Macar, Venedikli sivil askerler yani herkes topuklarına kadar uzun elbise giyerler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder