borges evaristo carriego

 

palermo

neyse ki gerçeklerin zenginliğini kavramak için tek çıkar yol romanlar değil, anılar da var. anıların doğasını oluşturan şey olayların çeşitliliği değil, tek tek ayrıntıların sürekliliğidir. bilgisizliğimizin içkin şiirselliği budur. s.14

tüm bildiklerimi, hiçbir ayrıntıyı atlamadan anlatacağım; çünkü aynı suç gibi yaşam da kendini gizler, tanrı katında makbul olan anlar hangileridir bilemeyiz. ayrıca ayrıntıların her zaman dokunaklı bir yönü vardır. s.17

mahallenin şarkısı

varoşları gerçekten temsil eden ezgiler milangolardır. milango genellikle bitip tükenmek bilmeyen bir esenleme,, gitarın kasvetli titreşimleri eşliğinde abartılı bir iltifat ve sevgi gösterisidir. bazen de milangolar sakin bir üslupla kan davalarını, eskilerde kalan bıçak kavgalarını, sözlü sataşmaların ardından gelen kahramanca ölümlerin öykülerini anlatır. bir başka tür milango da yazgı konusunu işler. ruh hali ve sözler değişir, değişmeyen söyleyenin ses tonudur; hiçbir zaman cırlamayan, konuşma sesiyle şarkı arası bir yorumla, genizden gelen, yanık bir sesle söylenir milango. (bu bana kürt dengbejlerini hatırlattı, tekdüze bir şekilde söylenen) tango zamana bağlıdır, zamanın horlamaları ve terslikleriyle beslenir; milangonun gücü zamansızlığından kaynaklanır.s.63

ölümlerde cenazenin başında beklenir, ölü evine ziyarete gidilir; kapısı herkese açık sohbet mekanlarıdır ölü evleri. yoksul takımında kimi olayları toplumsallaştırma eğilimi çok gelişmiştir; öyle ki dr. evaristo carriego cenaze ziyaretleriyle dalga geçerek kabul günlerine benzediklerini söylüyor. 

s. 64 

bizde de aynı değil mi?

truco

kırk oyun kağıdı yaşamın yerini alacak. s. 86

trucoda önemli olan etkileyici, yapmacık bir ses tonu yüzde bir savunma ifadesi ve gereksiz ve yerli yersiz sarfedilen sözlerdir.  arjantin icadı bu oyun bol zamanda konuşa konuşa oynanır. yavaşlığı bir zeka oyunu olmasındandır. üst üste takılan maskelerdir oyunun püf noktası; oyuncuların tavırları uçsuz bucaksız rus bozkırlarında karşılaşan Moische ve Daniel'in birbirlerini selamlarken takındıkları tutumu andırır: 

'nereye gidiyorsun Daniel?' dedi birisi.

'sivastopol'e' diye yanıtladı öteki.

Mousche Daniel'in gözlerinin içine baktı: 

'yalan söylüyorsun Daniel. bana Sivastopol'e gideceğini söylüyorsun ki Nizhni Novgorad'a gittiğini düşüneyim ama aslında gerçekten Sivastopol'a gidiyorsun. yalan söylüyorsun Daniel, yalan' s.88

aslına bakılırsa her oyuncu eski oyunlarında izlediği yolu izler o kadar. oyunları eski oyunların tekrarından, daha doğrusu yaşanan eski anların yinelenmesinden başka bir şey değildir... bu düşünceyi takip edersek, zamanın da bir hayal olduğu anlaşılır. yani biz Arjantinliler tüm araştırmaların nesnesi ve gerekçesi olan metafiziğe, truconun rengarenk boyalı karton labirentlerinden geçerek ulaşırız. s. 89

araba yazıları

Heras'ta ağır aksak yürüyen araba hep gerilerde kalıyor ama bu gecikme sanki onun zaferi; sanki öteki araçların hızı bir kölenin telaşlı koşuşturmasıymış da atlı arabanın gecikmesi zamana sahip olmak bir tür sonsuzu yakalamakmış gibi. s. 92

arjantinli, kuzey amerikalıların ve hemen hemen tüm avrupalıların aksine kendinin devletle özdeşleştirmez. bu durum, devletin kavraması güç bir soyutlama oluşundan kaynaklanıyor olabilir. arjantinli bireydir ama yuttaş değildir. don kişot gibi, arjantinli için de 'herkesin günahı kendine'dir ve 'onurlu bir başkasının celladı olmamalı'dır...(sözleri) ispanyol biçeminin anlamsız simetrileri karşısında çoğu kez, ispanya ile aramızda aşılmaz bir uçurum olduğu kuşkusuna kapıldım; ne denli yanıldığımı kavramak için don kişot'tan aldığım bu iki veciz söz yeterli oldu. s. 117