DİREKSİYON SINAVI KABUSU
Yıllardır ehliyet almak isterim. Ama hep ertelerim. Bazen böyle olur ya! Sevdiğimiz şeyleri en sona bırakırız. Ben de öyle yaptım hep. Hadi şu bitsin, dur bu da hallolsun. Halbuki dünya telaşesi bitmez. Bunu bilse de insan hep erteler. Daha uygun zamanlar bekler.
Böyle erteleye erteleye nerdeyse ölecek yaşa geldim. Bu psikolojiyle hadi bu yaz halledelim şu ehliyeti dedik sonunda. Ben istiyorum, ben, ben dememek için yeterince sonraya bırakmıştım. Bu niyetle gidip gerekli evrakı hazırladım. Yılların birikimi olarak bir acaba yapabilir miyim şüphesiyle tedirgin olsam da heyecanla bir yola girdim. Teorik derslere birkaç defa girebildim. Çünkü gündelik uğraşlarıma göre yaşamaya öyle alışmışım ki, derslerin sonuna yetişebildim. Yazılı sınavdan bir gece kala haberim oldu. Öğrencilik yılları geçeli uzun zaman olmuştu. Yine de geceleyerek hazırlandım. Elimden geldiği kadar panik yapmadan soruları yapıp ilk çıkanlardan biri oldum. Birkaç saat sonra sonuçlar açıklandı. Geçmiştim. Bunlar çerez tabi asıl maraton bundan sonra başlıyor!
Sınıfta gördüğüm kadarıyla otuz kişi vardık. Şimdi sıra direksiyon derslerine gelmişti. Maalesef önümüzün yaz olduğunu ve yazın İstanbul'da çekilmez derecede nemli bir sıcak olduğunu hesaba katmamışım. Üstelik tatil dolayısıyla sezonluk olarak uzaklaşma planları yapmıştık.
Haziran başında gidip ortasında kursa devam etmek için geri döndüm.
İlk gün sabah sekizde Malta’dan alacaklardı. Neyse! Direksiyon hocam yirmili yaşlarda genç bir kız. Beni aldı ilk ders benimdi. Vatan’a indik. Orada başka kursların da arabaları vardı. Hoop! Dakka bir, gol bir. Ben zaten napıcam şimdi diye heyecanlıyım. Bunlar otogarın oraya kadar diğer kurs elemanlarıyla yarışa başlamasınlar mı? Öyle deli gidiyor ki -güya hoca-. Uçuyoruz.
İçimden diyorum, bunlar nasıl eğitmen? Yani içki içen yahut haram yiyen imam neyse o. Kafamda bir yere oturtamıyorum. Çocukça hareketler! Sonunda olanlar oldu. Parlament mavisi bir özel arabanın aynasını sıyırdı geçti bu. Adam sağa çekip durdu. Bizimki durmadı, bastı geçti. Sonra yavaşladı bir de demez mi: Korktun mu? Yok, dedim. Bana hava atıyor! Konuşsam okkalı bir vaaz vermem lazım ama ne gerek var. Tereciye tere satmak gibi abesle iştigal olacak.
Düşünüyorum içimden derse mi girmesem ilk dersten sonra kursu arayıp şikayet mi etsem. ilk günden papaz olmak da istemiyorum doğrusu. İnsanların işine aşına engel olmak da istemem prensip olarak. Olay da mazur gösterilecek gibi değil bu arada.
Zaten sonraki günler kendim gidip geldim. O ayrıcalık ilk gün içinmiş. Sistem şöyle; yanına oturup sürekli şunu yap, bunu yap diyerek birkaç km.lik bir alanda bir buçuk saat dönüyoruz. Bir sürü acemi var benim gibi. Bu arada orada büyük bir alışveriş merkezi, depo, lokanta, kafe gibi mekanlar olduğu için sürekli yanından tırlar değişik arabalar vızır vızır geçiyor.
İlk defa şoför koltuğuna oturduğum için hemen uyum sağlayamıyorsun. Bir şeye dikkat edeyim derken ötekini kaçırıyorsun. Eğitim alanında aralıklarla üç tane park yeri, bir adet de ani fren köşesi var. Onun dışında yirmiyle falan gidiyorsun. İşte ‘sarı çizgiye gelirse tekerler geçemezsin, sinyal ver, sinyali kapat’ falan diye ikaz ediyor. Yanımdan bir araba geçiyorsa falan tabi şerit değiştirirken sinyali kapatmayı unutuyorum ben. Düz ve L park nispeten kolay geldi, en çok paralel parkta zorlandım. Adadayken kolaylıkla yaptığım halde burada dubalar yüzünden çok karışık geldi. Yarım yamalak öğrendim bişeyler. Sonraki hafta ilk sınava girdim.
Bu arada dört sınav hakkımız varmış. Her ne kadar tam bir pratik kazanamasam da acemi olduğumuz için ufak tefek hatalarımız, heyecanımız da göz önünde bulundurulur, diye tahmin ediyorum. Çünkü benim için arabayı kaldırıp yürütmek bile büyük başarı kendi gözümde.
Kursla ilişkimiz de ‘al gülüm, ver gülüm’ belli bir saygı çerçevesinde yürüyor. Mesaj atıyorlar falan. Şu tarihte şu var, bu tarihte bu saatte bu var. Meğer bu kısım çıraklık evresi falanmış. Hani ilkokul birinci sınıflar ilk haftayı alışma evresi olarak okul değil de parkta oynuyormuş gibi geçirirler ya öyle.
Neyse, bindim, yanıma da yaşlıca bir MEB gözetmeni oturdu. Arkada bir bayan ve bizim hoca. Öndekinin elinde listeler falan var. Yapılacak şeylerle ilgili doküman var. ‘ biz ne dersek onu yap’ falan dedi. Yürüdük. İlk durak L park, orda sıra çok diye devam ettik. 2. Durak geri geri park etme. Onu yaptım. Oradan paralel parka geldik. Arkadaki gözetmenle kurs hocası indiler. Öğrendiğim kadar yaptım. Arabanın burnu biraz yamuk kaldı. Aslında iki hamle hakkımız daha varmış ama heyecandan unuttum. Düzleştir dese düzleştircem. Lakin ‘ sanki benim yerime o geçip yapacakmış da etik değilmiş gibi bir tavırlar, bişeyler… Bitti mi dedi. Çaresizce bitti dedim. Hop indirdi beni arabadan. Öyle bozuldum ki! Bin götürelim, başlangıç noktasına dediler. Kabul etmedim. Yürüyerek uzaklaştım.
Çok canım sıkıldı. Bu gözetmenler, milli eğitimden görevlendiriliyorlar. Maaşları dışında ek bir ücret alıyorlar. Her isteyen de bu şansa nail olamıyordur eminim. Çoğumuz ilk sınavda geçsek bir çoğu bu ek gelir imkanından mahrum kalırlar. Yani böyle burnundan kıl aldırmaz davranmaları tamamen duygusal sebepten. Yoksa iyi bir eğitimci ‘sınavın da bir öğrenme süreci’ olduğunu bilir. Sonuçta sınav sorusunu kopya vermiyor. Pekala uygun yerde uygun müdahaleleri yapabilir. Senin koltuğuna oturup direksiyonu o kullanmıyor ya!
Bu arada asıl bomba olayı atladım. Sıramı beklerken bizim kursun çadırının yanında çay alıp boş sandalyeye oturdum. Başka bir hoca laf attı ama kaldırmaya da şeyedemedi. Yanımda da direksiyon hocası. Heyecanlıyım. Benden önceki kursiyer nasılsa başarıyla bitirmiş, gözetmenle bi on dakka sohbet ettiler. Ben de bekliyorum, o insin diye. Heyecanlıyım hatta yalnız geldim. Yanımda olursanız daha çok heyecan yaparım diye. Bir tarafımda da sekreter var. Bunlar öbür hocayla sohbete başladılar mı tepemde? Sekreterde de liste var ve tek tek yorum yaparak değerlendiriyorlar ama ne değerlendirme! Ben asla bunun spontane bir olay olduğunu düşünmüyorum ama alışılmış bir durum galiba onlar için. Diyalog şöyle; bu felanca 3.ye giriyor. Geçemez. Şu geri zekalı. Bu heyecan yapar. Bilmem kim de bilmem kaçıncıya giriyor ama babası da iyi bir insan!. Kaptırdılar dümdük gidiyorlar. Hoca da hoop ya siz napıyonuz, burda bir aday var sıra bekliyor, demiyor. Bu psikolojiyle başladım. Ve tabi hüsran.
Üç sene önce de niyetlenmiştim. Hatta bütün belgelerimi hazırladım. Çeşitli engeller çıktı yaptığım masraf da boşa gitti. Öyle kaldı. O zaman mevzu buralara kadar gelmemişti. Hatta on yıl önce falan olsa arabayı kaldırmak yetiyordu. Maalesef bu arada her neviden sınavlar ‘gelir kapısı’ haline dönüştü. Sanki iyi bir şey yapıyoruz iddiasıyla, bir rant kalemine dönüşmüş de haberim yokmuş dünyadan.
Resmiyetten , memuriyetten hoşlaşmayan bir kimse olarak; baya bi kopmuşum gidişattan. Gerçi ucundan kıyısından tümden bilmiyor da değildim ama… O anlı şanlı kolej denen yerlerin nasıl boş beleş, makyajlı binalardan ibaret olduğunu ama birebir içine düşünce afallıyor insan yine de. Mecburen tatilimize geri döndük. Öyle canım sıkıldı ki, kursa gelmeden önce köyün sokaklarında pratik yapmak için can atan ben, bu sefer hevesim nerdeyse söndü. Artık ‘biraz çalışalım boş yollarda’ demeyi bıraktım. Kurstan gelen telefonlara bile cevap vermiyorum. Çünkü iyi niyetlerine, samimiyetlerine en önemlisi de ciddiyetlerine olan inancımı yitirdim. Sürekli arıyorlar ‘sınav ücretini yatırın’ diye. Yatırmıycam, bu ay girmiycem diyorum. Boşuna masraf git-gel en iyisi Eylül’e bırakalım. Tabi bilmiyorum kazın ayağı öyle değil, perdeliymiş!
İlk sınavın ücretini ödeyince ara vermeden hepsine girmek şartmış. Ücreti yatırmadığım halde benim adıma başvurmuşlar. Dönünce anladım böyle bir kural olduğunu. Neyse konuştuk itirazımı kabul ettiler. Bu arada ben de bu işleri bilen bir tanıdıktan rapor alırsam hakkımın kaybolmayacağını öğrendiğim için rapor göndermiştim zaten. Maalesef sekreter bu detayı da bana söylemeyi unuttu. Olay ehliyet almaktan ziyade bürokrasinin boşluklarıyla mücadele etmeye dönüştü. Aramızda bir gerilim oluştu gerçi sınav esnasında maruz kaldığım konuşmalarla başlamıştı zaten.
2. Direksiyon sınavı
İkinci sınava girerken yine iki saatlik ders alma zorunluluğu var bu defa başka bir hocanım ile çalıştık. Gayretli biriydi. Daha çok paralel park üzerinde durduk. İlkine göre sınava giren amca da iyiydi. Fakat son dakkada klasik üç hamlemi yaptıktan sonra ‘tekerin biri çizgi dışında kalmış olabilir’ dedi. Fakat bu iki hamleyi (ileri ve geri), nedense hiç denemediğimiz için arka dubaya çarptım ve arabadan indirildim.
Lakin gözetmen bunu bana söylerken ağzında öyle bir yuvarladı ki tabi bir de hocanımın koşarak büyük bir zafer kazanmış edasıyla dubayı göstermesi. Sanki sırf adayı ikna için o arabaya biniyorlar hatta sankisi fazla. Bu yüzünden hala beni yanıltmak için o hamleyi yaptırdıkları şüphesi taşıyorum. Keşke birisine orada durup video çekmesini tembih etseydim. O gün beni sınava yetiştireyim derken tam Bahaus’un karşısında beyaz bir tır tarafından refüje yapışıyorduk. Son anda fark ettiler de tır durdu. Buna rağmen arka tampon düştü, şoför tarafı boydan boya çizildi. Anında iki yunus geldi nerden çıktılar bilmem. Tırdan da iki kişi indi. Biri şoför diğeri muavin. Hatalı olan bizdik. Birkaç metrelik bir yer oradan sağdan üst yola geçecektik. Ne polisler ne diğerleri yardım etmiyor. Öyle bakıyorlar. Ben papağan gişi 'geç kalıyoruz' diye söyleniyorum. deliş kızın derdi misali. En son zorla el attılar, tamponu arka koltuğa yerleştirip zamanında vardık. Gerçi varamasak da olacakmış ya neyse.
3. Sınav
Üçüncü de bu sefer 29 Ekim provası zamazingosu varmış. Vatan caddesi ve pek çok yol kapatılmış. Allah’tan erken çıkmıştık değişik yollardan zar zor yetiştik. Benden önce kim kullandıysa herhalde bacakları uzun birisiydi- oturdum oturamadım bir türlü yerleşemedim. Gözetmen (sınava girenlere ne deniyorsa) de yaşlı biriydi. Son sınav da benimkisi 12den önce. Ters konuşuyordu. Hani hemen bir hata yapsa da bitirip yemeğe gitsek derdinde. Sanki karşısında çocuk var da azarlıyor gibi. Gerçi çocuk da olsa bir eğitimci öyle davranmamalı. MEB bunlara arada test falan yapmalı. Gerçekten öğretmenlik tezgahtarlık gibi sadece mayışlı bir işe döndü. Gerçi bu ekonomik krizde adamlar belki de ev taksidini ödemek için hafta sonu da bu tür işlere geliyorlardır. Sonuçta her şey zincirleme şekilde gerçekleşiyor. Aşçı bahçıvana, bahçıvan bilmem kime şeklinde. Genç öğretmenler desen işleri pek de gelecek vaat etmiyor.. Arkası olmayan alamıyor galiba. Hep yaşlılar.
Rahat oturamadığım için L parka girdik. Çıkarken çizgiye deymişim ki ilk defa oldu. En az elli kere yapmışızdır. İlk yaptığımda bile böyle bir hata yapmamıştım. Yanındaki çömez karşıdan elini kolunu sallayarak geliyor. Tabi indim, yürüdüm söylenerek.
Yukarda bir genç delikanlı ‘ Almıycam ya Allah belalarını versin!’ diye telefonla konuşarak gidiyordu. Bir kız da ağlayarak iniyordu. Tekrar tekrar ders alıp bir defa bile turu tamamlayamamak! İşte dram bu. Ve işlerine geliyor çünkü kazanıyorlar. Kurstan bir temsilciyi arabaya oturtuyorlar ama sıfır gibi etkisiz eleman. Her alanda olduğu gibi oturma dışında bir işlevi yok. Aslında direksiyon hocası kursiyerin durumunu daha iyi bilir. Öbürü seni beş on dakka görüyor. Milli eğitimden geleni de orda gezinen birileri denetliyormuş. Keşke hepsi robot olsa! Ne değişir zaten bir farkları yok. Sistem öğretmenine de güvenmiyor sanki kendileri ve eğitim çok matah gibi!
Böylece son sınava geldik o da bir hafta öne alınmış başka sınav var diye. Zaten moral motivasyonum da dibe vurdu. Hatta gitmesem mi diye düşünmedim değil. Keşke de girmeseymişim sonu sürprizli filmler gibi oldu.
Bu defa da önce yardımcı ön arka zımbırtıları hızlı hızlı sordu. İsteksiz ve lakayt cevap verdim her defasında da aynı şeyler sorulmaz ki canım. Sonra koltuğa yerleştim. Bu defa da kırklı yaşlarda biri geldi. Arka kapı açıktı. Arkamızdaki sınav aracı gelip kapıya çarpmasın mı? Onun ön tamponu göçtü. Tabi ben 2. Sınava gelirken bu olayı yaşadığım için panik yapmadım. Hatta tam olayı anlamadım. Arka bağajı sayarken ağır bir kutuyu indirmişlerdi. Kaputu açmak için. Onu hızla koydular sandım.
Kurstan da müdür arkaya geçti. Görevli bana sakin olmamı söyledi yola çıktık. Kasise yaklaşınca baktım adam frene basıyor daha beş-on metre var. Neyse ben de yaklaşınca frene basıp yavaşça geçtim ilerde yolum üstünde bir yaya vardı yine yavaşlayıp geçmesini bekledim şerit değiştirirken sinyal verdim, sonra kapattım. ‘l parka girelim mi?’ Yok. Ani fren? Yok. Geri geri? Yok. Paralel parka gelince yanaş dedi sinyal vererek yanaştım. Bütün yerler dolu. Yukarı gidip geri gelirim diye düşünüyorum. O arada bana dikkat etmeyen bir beyaz araba gördüm sol aynada. Yukarı gidip durdum. Adam demez mi ‘ senin trafiğe çıkmana izin veremem’ ne demekse? Ortada bir vukuat yok.
Niye? Sanki ben çarpmışım arabaya. Böyle saçmalık olamaz. İtiraz ettim. ‘Ben aynadan gördüm. Sinyal de verdim’ diye. Kurs sorumlusu dut yemiş bülbül gibi susuyor. Ağzını açmıyor. Meğersem ağır baskı altındalarmış. Bilmediğim için fena sinirlendim. ‘Estağfirullah’ deyip indim. Bu söz ağır küfür içerir. MEB’in psikologları yok mu Allasen. Panik atağı olan birini niye sahaya gönderirsiniz?
Yemin ederim Gazze’deki kuralsız, lambasız trafik buradakinden daha az sorunlu ve kazalar daha azdır. Bunlar bilimsel çalıştıkları için (3. Sınavda görevli istatistiklere göre çok başarılı olduklarını iddia etmişti) sınava girenlerin yarısını geçirip geri kalanını süründürüyorlar. Böylece şov ve akar kesilmiyor. Ama polisler dahil kimse kurallara uymuyor. Sadece ehliyet alanlardan mükemmel olmaları isteniyor çünkü ‘duygusal’:)
YENİ GİRECEKLERE TAVSİYELER (Haddim olmayarak)
İnsan hatalarıyla zenginleşiyor tecrübe olarak.
Öncelikle çalışacak aracınız ve yardımcı olacak bir yakınınız yahut arkadaşınız yoksa acele etmeyin, derim. Çünkü hocalar söylemez ama pratik yapmadan öğrenemezsiniz. Bu da onların işine gelir. Bir tanıdığın yeğeninden tam iki bin lira özel ders ücreti almışlar yine geçememiş. Yazık insanları kandırıyorlar.ve yetersizlik duygusu veriyorlar. Benim gibi yazın ortasına gelmemesine dikkat edin boğazım şişti, çok zorlandım dersleri takipte bahar ayları daha uygun. Yazılı sınavdan sonra öğrenmeden başlamayın çünkü arka arkaya girmek zorundasınız. Ben özgürlükçü bir kafa yapısına sahip olduğum için istediğin dört defa yıl içinde diye anlamıştım. Yoksa tatil sonrası başlardım. Kendinizi yeterli görmüyorsanız rapor alın, bir sonraki aya erteleyin. Unutmayın direksiyon sınavları tam bir para tuzağı. Demem o ki; görevlilerle baya bir psikolojik harp yaşanıyor ve onlar çakal siz ise çömezsiniz. Bunu aşmanın yolu iyice öğrenmeden sınava girmemek. Çünkü pratik yaparak olgunlaşması, refleks haline gelmesi lazım. İnşallah daha insancıl bir noktaya taşınır ki bu da kalite demek. Bizde her iş mış' gibi yapılır, dostlar alışverişte görsün mantığıyla.
Sonuç yerine: seksenlerde bile eğitim daha insanca ve onurluydu. Şimdi hem öğretmenler hem de öğrenciler kendini köle gibi ezik hissediyor. Çünkü öyle hissettiriliyor. Bunu aşmanın yolu da ayrıcalıklı olmak. Sana ders veren de aynı psikolojide buradan iyi bir sonuç çıkabilir mi? Her şey sınav ücreti almak için gibi. Her şeyin içi boş. Zaten diplomanın da bir anlamı kalmadı. İnsanları bankamatik gibi gören bir zihniyet türedi iki binlerden sonra. Şehirde mi yaşıyoruz cangılda mı belli değil!