30 Nisan 2020
Sanırım bu aşamadan sonra kişisel tedbirlerden çok tıbbi önlemler ve müdahale daha hayati. Tabi insanların ekonomik açıdan desteklenerek moral motivasyonlarının yükseltilmesiyle eşgüdümlü olmak kaydıyla. Lakin bu konuda Ümitsizim. Zaten iki kıştır kombiler kısık ya da kapalı. İşsizlik ve aşırı hayat pahalılığı insanları esir aldı. Bundan dolayı pek çoğumuzun bağışıklık sistemi çökmüş vaziyette.
Kötü gidişatın düzeleceğine dair pek bi umut da görünmüyor. Çin’den başlayıp dünyayı kasıp kavuran salgın olmadan evvel, genel bir tükenmişlik ve artık ne olacaksa olsun, yeter ki, bu hal bitsin, isterse kıyamet kopsun çaresizliği topluma hakimdi.
Hükümet; emniyet ve valisinden belediyesine her organ kış uykusuna yatar, herkes topu ötekine berikine atar muhtemelen. Hayat normale dönünce, pişkinlikle ortaya çıkarlar. Emareler bu yönde ki; yetkililer eve kapanan insanların geçim problemini çözmek niyetinde değil bunun için tam karantina uygulayamıyor iki üç aylık faturalarını silmek yerine faiziyle öteliyorlar hatta zam yapıyorlar yani topu taca atıyorlar. Bu zor dönemde sorumluluk bizde olmasın, cebimizden para çıkmasın ama bunun da sonuçlarını siyaseten muhalefet, ekonomik olarak da halk göğüslesin. Zinhar vergilerinin nereye harcandığını sormasın tavrı hakim.
Hayaller böyle ama sokağın gerçeği farklı tabi. Zaten çifte kavrulmuş vergiler altında ezilen ve işletmelerini kapatmak zorunda kalanlarla gündelik çalışan kesim bıçak kemiğe dayanınca serinkanlı ve empatiyle davranmayı bir yana bırakmak zorunda kalacak. İki yıldır sebepsiz trafik cezaların ağırlığı altında eziliyor. Hatta bekletip bekletip bir yıl sonra faiziyle ceza yazıyorlar. Aslında lazım olunca ceza yaratılıyor demek daha mantıklı.
Rutinleşen intiharlar yerini virüsten kaynaklı ölümlere bırakmış durumda. Üstelik tünelin sonu var mı, varsa ucu uçurum mu, mümbit bir ova mı bilinmez. Bilinmezlik, maalesef virüsten daha tehlikeli. Ekonomi, tarih, dış politika balonlarının bir bir patladığı bir zamandan geçiyoruz. Elli yıllık ömrümüze o kadar çok acı, vahşet ve adaletsizlik biriktirdik ki!
Bu kadar da olmaz , derken daha ağırlarını gördük. Sahipsizlikte Afganistan’ı Afrika’yı, Filistin’i, Suriye’yi solladık. Üstelik bunları işgalle, yoksullukla yoksunlukla değil; adalet, demokrasi, hak-hukuk, ilerleme ve modernleşme nutukları eşliğinde yaşadık.
Sonuçta; ne olacak? İnsanlar her şeyden vaz mı geçecek?
Hayır! İnsanlar ne dininden, ne vatan sevgisinden, ne de demokrasi ve özgürlük ideallerinden vazgeçecek. Bütün hepsiyle ilgili bakış açılarını ve beklentilerini güncelleyecek. Ve aralarına karışmış münafık şeytanları öteki'leştirerek tekrardan ‘vira bismillah’ diyecek, diye umuyorum.
Yeni bir mesaja, yeni bir vizyona, yeni bir güzergaha ihtiyacımız var. Bu da Adem’den beri varolan kılavuzumuzu eklentilerden temizlemekle mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder