Korona günlükleri…
Bugün kısmi karantinanın 11. günü. Günlerden Cumartesi. Hava
yağmurlu ve kapalı.
Her günkü gibi cıkıp biraz yürüdüm. Sokaklar sakin, az
sayıda insan var. bazı delikanlılar apartman girişlerinde vakit geçiriyor,
bazıları da dükkanlarının önünde oyalanıyor. Çoğunluk evlerinden dışarı hiç
çıkmamaya özen gösteriyor.
Kişisel gözlemlerim yılbaşından hatta daha öncesinden beri
pek çok insanın bu ölümcül gribe yakalandığı yönünde. İstanbul'da domuz gribi
var ve halktan saklanıyor, diye bir şehir efsanesi vardı. Hastalık süreçlerini
tarif etme şekilleri virüsün sebep olduğu sıkıntılara uyuyor. Yani biraz 'geçti
Bor'un pazarı..' durumu mevcut galiba. Aradan uç ay geçti çünkü.
Aradan sekiz gun geçti. Şehir dışına çıkış yasagı başladı.
insanlara bu yasagı delecek imkan tanındıgı için herkes İtalya'da oldugu gibi
yollara döküldü yazlıklara gitmek için. Dun yirmi yaş altına sokaga çıkma
yasagı konarken bugun yasak 18 yas ustu çalışanlar, tarım işçileri vs diye
genişletildi. Yani kafalar karışık.
Bu günlerde küçük mutluluklar, meşgaleler bulmamız
lazım. Kitap okumak da olabilir bu,
temizlik, tamirat, marangozluk ya da resim, örgü, yemek yapma gibi uğraşlarla
da. Meşguliyetlerle kendimizi değersizlik, edilgenlik psikolojisinden sıyırmak
önemli.
Şemsiyemi alıp hafif ve romantik yağmur altında, akşam ezanı
eşliğinde günün geceye evrilmesine eşlik ederek, kendime çizdiğim bir rotayla
caddeye, oradan ara sokaklardan camiyi dolanarak tekrar eve uzanan kısa bir
gezinti yaparak günlük oksijen ihtiyacımı karşılamış oldum.
Yazın yapış yapış sıcaklarındansa, kışın karı ve yağmuruyla
yüzüme vuran tertemiz havanın tadını çıkarmayı sevmişimdir her zaman. Yazın
sıcagından kaçmanın çaresi yoktur ama kışın katkat giyinip sogugu yüzünde
hissetmenin nasıl canlandırıcı bir etkisi olduğunu anlatmaya kelimeler
kifayetsiz kalır. Tabi üşüyerek sıcak eve dönmenin de. Şimdi gönül rahatlığıyla
evde oturmaya devam edebilirim. Hergün evin eksiklerini almak gibi zorunlu
bahanelerle mutlaka çıkıp biraz dolaşıyoruz böyle kimseye temas etmeden. Tek
ciddi önlem olarak eve dönünce ellerimizi sabunlayarak.
Tam karantina olmadı ki olsa bile - olması gereken buydu,
ekonomik açıdan halkı rahatlatıcı önlemler alınmadığı için korona günleri
sündürülüyor gevşek kararlarla- insan, pekala evde kendini oyalayacak güzel
meşgaleler edinebilir.
Dün güneş yüzünü gösterince hemen ucundan kıyısından bahar
temizliğine başladım. Zaten böyle günlerde mahalle kaynıyor.
Süpürge sesleri, halı silkeleme en gıcık olduğum düşüncesiz bir h
areket, bağırtılar çığırtılar…
Şairin 'başa döneriz' dediği gibi bu tecrübelere yeniden
dönmek imkansız değil.
Baharla başlayan badana ve temizlik seferberliği, o kireç
kokusuyla mis gibi çarşafların ve perdelerin vs. kokusu, ekim dikim işleriyle
toprakla hemhal olmak, bakımı yapılan çiçekler ve sularla kırklanan kapı önleri
ve bahçelerle kırlara yayılan sohbetler...
Azın ve özün muhteşem huzurunu yakalamak için çabalamak
lazım! Herkes kendine ağır gelen zorunlulukları bunlar faturalar da olabilir.
Eşek gibi 7-24 karın tokluğuna da çalışmak da… Hayatta neyin, ne kadar anlamlı ve gerekli olduğunu tartıp biçmiş
olarak.
Korona günleri sonunda ya öleceğiz yada sanırım biraz
şişmanlayarak da olsa bir yol ayrımına varacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder